Zeynep Nil, 25 Haziran 2012 günü Bursa Acıbadem Hastanesinde
saat 16:25 te 3.480 gram ağırlığında doğdu. Doğum hikayemiz maalesef beni çok üzen bir olay olması nedeniyledir
belki de, yazmayı hep ertelediğim bir konuydu. Bir kadının hayatında başına gelebilecek en
güzel şeyi , doğumu, kızıma hatıra kalması için yazmak istedim. Çünkü yıllar
geçtikçe bu hikayeyi beynimin en ücra köşelerine atacağım için muhtemelen pek
çok ayrıntıyı şimdiki gibi hatırlamayacağım.
Hamile olduğumu 24 ekim 2011 pazartesi günü evde test
yaparak anladım. İnanılmaz bir mutluluktu, çünkü beklemiyordum. Ama yine de
emin olamadım. 27 Ekim Perşembe günü Acıbadem Hastanesi - Aylin KARAHASAN dan
bir randevu aldım ve mutluluğumuz tescillendi. Ben evliliğimizin ilk gününden
beri çocuğumuzun olmasını istiyordum ama itiraf etmek gerekirse eşim hiç
istemiyordu. Onun için daha zaman vardı, biraz daha birlikte zaman geçirmeli,
birkaç yaz tatili daha yapmalı, gitmediğimiz, gezmediğimiz yerlere gitmeliydik.
Ona kalsa 35 yaşımızı bekleyecektik :)
Hamileliğim rahat geçti. Bulantı, kusma gibi şikayetlerim
olmadı. Sadece sabah kalktığımda midem kazınıyordu. Gün içinde de hiç aç
kalamıyor, sürekli bir şeyler atıştırmak istiyordum. Tabi bu atıştırmaların
acısı sonradan çıktı. Hamileliğin 18.haftasında (4,5 ay) tam 7,5 kilo aldım.
Aylin hanım çok kilo aldığımı söyleyerek, kızdı bana. (O haftada en fazla 4
kilo almam gerekiyormuş) Madem normal doğurmak istiyorsun 10-12 kilo ile doğuma
girmen gerek, eğer böyle devam edersen seni diyetisyene göndereceğim dedi.
Nitekim, onun göndermesine gerek kalmadan 24. hafta yaptırdığımız şeker
taramasında şekerim yüksek çıktı ve direk olarak beni diyetisyene yönlendirdi.
İyi de oldu. Sağlıklı beslenmeyi öğrendim. Örneğin; ceviz
hamilelikte bebeğin beyin gelişimi için çok faydalı olduğu için avuç avuç ceviz
yiyordum. Halbuki bebeğin 1 günlük ceviz ihtiyacı sadece 2 adetmiş :)
2 taneden fazlasının bebeğe hiçbir faydası yokmuş, direk anneye kilo
yapıyormuş. Bu nedenle de çok kilo almışım. Eğer ki ceviz yoksa, ya 5 fındık ya
da 8 badem yemeliymişim. Hamilelik diyetime son haftaya kadar harfi harfine
uydum ve toplamda 13,5 kg alarak doğuma girdim.
Muhtemel doğum tarihimiz 20 Haziran 2012 idi. Ancak 32 hafta
küçük bir erken doğum tehlikesi atlattığım için (Kasıklarımda ağrı oluştu)
doğumun daha erken olabileceğini söylemişti Aylin hanım. Ben de hamileliğimin
36. haftasının bitiminde 26 Mayıs 2012 de doğum iznime çıktım. Bu tarihten
sonra her gün sanki doğum olacakmış gibi beklemeye başladık. Her sabah
kalktığımda acaba bugün olur mu diye heyecanla kalkıyordum. Volkan gündüzleri
işte olduğu için herhangi bir acil durumda yalnız kalmayayım diye izne çıktığım
gibi annem bize gelip kalmaya başladı. Aslında ben gerek olmadığını söyledim
anneme, bir şey olsa telefon ederim Volkan gelirdi. Ama o dinlemedi 1 hafta
bizde kaldı. Sonraki hafta büyük bir heyecanla kayınvalidem ve kayınpederim geldi.
Yine beklemeye başladık. Kayınpederim 3-4 gün kalıp işlerinin başına döndü.
Kayınvalidemle doğumu beklemeye başladık ama günler çok sıkıcı geçiyordu.
Haziran ayının ortalarına yaklaştıkça sıcaklar iyice bastırdı. Her gün bir
diğer günü aratır şekilde sıcak oluyor ve ben iyice ağırlaşmış olduğum için
inanılmaz derecede sıkılıyordum. Bir taraftan sıcak, bir taraftan neredeyse
yırtılacakmış gibi gerilen 40 haftalık göbeğim ve beklemenin vermiş olduğu
sıkıntı ben de moral bozukluğu ve stres yapmıştı. Artık doktor kontrollerine de
3 günde bir gitmeye başlamıştık ve her
gittiğimizde NST denen cihaza bağlanıyorduk ki, bebeğin kalp atışlarını
duyabilelim ve gizli sancı var ise tespit
edilebilsin. Ancak Zeynep Nil yerinden memnun olacak ki, bana mısın demiyordu. Gelmeye hiç niyeti
yoktu :)
Ben başından beri normal doğuracağım diye diretiyordum.
Aylin hanım da normal doğumu desteklediği için bu zamana kadar beklemiştik
ancak en son 22 hazirandaki kontrolümüzde Aylin hanım artık 41. haftada
olduğumuzu ve plesentanın yaşlanmaya başladığını söyledi. Ve şimdiye kadarki
tecrübemle söylüyorum ki, bir bebek bu kadar bekliyorsa içeride ters giden bir
şeyler olabilir, hafta sonunu geçir, hala gelmemiş olursa pazartesi günü
geldiğinde sezeryanı planlayalım dedi. Çok üzülmüştüm. Bu kadar süre normal
doğumu beklemişken ve planlı sezeryene bu kadar karşıyken, gidip te sezeryan
doğum yapmayı hiç kendime yediremiyordum. Cumartesi günü çok sıkıntılı olduğum
için kayınvalidem ve eşimle birlikte eşimin işyerinin dağ yolundaki lokaline
gittik. Hem biraz serinleyelim, temiz hava alalım, hem de bu sıkıntılı halimden
kurtulayım moral olsun diye eşim çok ısrar etmişti. İyi de geldi.
Bu arada her gece sanki doğum olacakmış gibi
hazırlanıyordum. Hatta yatağıma, çarşafın altına büyük bir havlu sermiştim,
suyum gelirse, yatak pislenmesin diye :)
Eve geldik, erken yattım. Pazar sabahı kalktım ve tuvalete
gittiğimde nişanımın geldiğini gördüm. Çok sevinmiştim. Bebeğim sezeryane gerek
kalmadan, kendi isteğiyle gelecekti.
Hemen interneti açıp, ne yapmam gerektiğini okudum. Nişan
geldikten sonra 48 saat içinde doğum gerçekleşir yazıyordu.
Bekleyebilirdim,sonuçta ağrım yoktu ve doktoru arayıp, boşu boşuna hastaneye
gitmeye gerek olmadığını düşündüm.
Akşama kadar evdeydik, farklı hiçbirşey olmadı. Yattık.
Sabaha karşı sanki adet görüyormuşum gibi bir kasık ağrısıyla uyandım. Tuvalete
gittiğimde kanamamın olduğunu gördüm. Volkan ı uyandırmadım, biraz daha
bekleyip emin olmak istedim ama ağrı gittikçe fazlalaşıyordu. Sabah 06:00 da
kayınvalidemin kalktığını duydum. Yürüyüşe gitmek için hazırlanıyordu. Onu
telaşlandırmamak için kalkmadım. O
çıkınca tekrar tuvalete gittim ve kanamamın arttığını gördüm, hemen duş aldım.
Volkan ı uyandırdım ve kayınvalidemin gelmesini beklemeye başladık. Ama hemen gelmeyince biz evden çıktık.
Acıbadem hastanesine gittik. Doğum polikliniğine çıktığımızda Aylin hanımı
sabah 06:45 te karşımızda bulduk. Başka bir hasta rahatsızlandığı için erkenden
hastaneye gelmiş. Ben de nişanımın geldiğini söyleyince, O güler yüzüyle, aaa
bugün ışığı gören geliyor, çok seviyorum böyle kendisi gelen çocukları dedi.
Hemen NST ye bağlandım Kanamam olduğu için yatış işlemlerim de yapıldı. Aylin
hanım yaptığı kontrolde 3,5 cm açıklık olduğunu söyledi. Evet bebeğim bugün
kesin geliyordu. Bu arada apar topar ağlayarak kayınvalidem hastaneye geldi.
Niye beni uyandırmadın, uyandırsaydın yürüyüşe gitmezdim diye de sitem etti.
Odaya geçtik, sancılarım gitgide fazlalaşıyordu. Artık
dayanamayacağım, epidurali takın dedim. Aylin hanımın son yaptığı kontrolde
açıklık 5cm olmuştu ve hemen anestezi uzmanı geldi. Epiduralin faydalarını ve
risklerini anlattı. O kadar çok ağrım vardı ki, hemen takılmasını istedim. Bir
de şöyle bir konuda uyardı beni. Epidural ağrını keser, ama bebeğin çıkmasına
yakın baskı çok artacak. Baskıdan dolayı oluşan acıyı kesmez dedi. Ve ilerleyen
saatlerde ne demek istediğini çok iyi anladım…
Bu arada saat 11 oldu ve annem geldi. Ona telaşlanmasın diye
doğumun başladığını söylememiştik. O da bugün yine kontrole gittiğimizi ve
sezeryane karar verileceğini düşünerek hiç acele etmeden gelmiş. Odaya
geldiğinde beni yatıyor ve sancılar içinde görünce şaşırdı. Daha önce
gelmediğine pişman oldu. Ben de hala ona niye Pazar günü arayıp nişanımın
geldiğini, doğumun yakın zamanda başlayacağını, hazırlıklı olmasını
söylemediğime bin pişmanım. Çünkü hala kendini kötü hissediyor.
Öğlen oldu, açıklık git gide artıyordu. Saat 1 de açılma 7-8
cm i buldu. Aylin hanım odadan herkesi
çıkardı. Ikınmanın nasıl olacağını tarif etti. Yanımda Sevil hemşire kaldı ve
onunla biraz ıkınma çalıştık. Ama bir türlü istedikleri gibi yapamıyordum.
Sabahtan beri hiçbirşey yememiştim, su içmedim ve uykusuzdum. Defalarca
denemeden sonra çok yorgun düşmüştüm. Aylin hanım ara ara gelip, durumuma
bakıyordu ve sonunda açılma 10 cm oldu. Artık çok rahat doğurabilirdim ama bir
türlü bebek 2. aşamayı geçemiyordu. Artık kafasına dokunuyorum, nolur biraz
gayret et diyordu ama tüm gayretime rağmen bir türlü olmuyordu. Zaman ilerledi.
Saat 4 e geliyordu. En sonunda Aylin hanım, bir dakika eşimi çağıracağım, bir
de o baksın, ona göre karar vereceğiz dedi ve birkaç dakika sonra Mümin bey
geldi. O da kontrol ettikten sonra, çok fazla zorlama, riske atma, sezeryene
alalım dedi. Yıkılmıştım. Bir taraftan da ağrım vardı, bebek inanılmaz baskı
yapıyordu.
Aylin hanım dışarıya çıktı, kapının önünde bekleyen
annemlere ve eşime açıklama yaptı. Bebek çok fazla doğum kanalında kaldı,
hayatı tehlikeye girecek, sezeryenle kurtarma operasyonu yapacağız dedi.
Mecburen herkes tamam dedi.
Aylin hanım, görevlileri bile beklemeden, benim yatağımı
ebeyle birlikte iterek asansöre getirdi. Öyle büyük bir telaş vardı ki. Herkes
seferber olmuştu. Ameliyathane aranmış, oradakilerde beni bekliyordu, hemen
karşıladılar, aceleyle koşturarak herkes benimle ilgileniyordu. Yeniden
epidural verildi ama Aylin hanımın göbeğime sürdüğü şeyi hissediyordum.
Hissediyorum ! dedim, hangi taraftan dedi, sağ olduğunu söyleyince inandı ve
anestezist bana yeni bir doz yapmış. O kısmı hiç hatırlamıyorum. Gözlerimi
açtığımda beni dikiyorlardı. Ve inanılmaz üşüyordum. Titremekten elimi ayağımı
düz tutamıyordum.
Bu arada doğum fotoğrafçısı ile anlaşmıştık. Onun gelişi de
ayrı bir olay zaten. Mayıs ayından beri sürekli telefonlaşıyorduk hangi gün
olur acaba diye. Kızcağız Bursa dışındaki işleri bile reddediyordu benim
doğumuma girmek için. Ama 25 Haziran pazartesi günü birlik İstanbul a gitmesi
gerekti. Telefon ederek, öğleden sonra onu Mudanya ya getirttik ve Volkan gidip
aldı. Doğum anına yetişti çok şükür ama maalesef sadece bebeği çekebildi.
Ben o kadar harap ve bitap bir haldeymişim ki, son narkozu
dormire yöntemiyle yüzüme maske koyarak vermişler. O halini görmek istemezsin,
üzülürsün diye çekmedim dedi.
Bebeğin çıkış anını ve kontrol ederlerken güzel çekmiş. Ama
eşimin ve benim hiç fotoğrafım yok doğumhanede. Üstüne üstlük benim sezeryenim
normal planlı bir sezeryen olmadığı için, yani tam anlamıyla bir kurtarma
ameliyatı olduğu için eşimi de içeri almamışlar. Buna da çok üzüldüm. Normalde
Acıbadem Hastanesi özel bir hastane olduğu için bu tarz taleplere her zaman
olumlu yaklaşır ama benim ameliyatımda enfeksiyon riski nedeniyle almamışlar.
Odaya çıkarıldığımda hala titriyordum, herkes iyi misin diye
soruyordu. Ama değildim. Ağrım vardı. Moralim bozuktu. Ağlamak istiyordum. Bu
kadar acıyı, sancıyı sezeryen olmak için mi çekmiştim??? Madem sezeryen
olacaktım, baştan karar verilseydi.
Sezeryen olmamın sebebini şöyle açıkladı Aylin hanım;
Kızımın kordonu çok kısaymış. Ne kadar zorlasak ta, ne kadar ıkınsam da kendini
aşağıya salamayacakmış. Ve gerçekten çok zor bir doğum oldu, ömrümden ömür
gitti diyerek ne kadar zor ve riskli bir doğum geçirdiğimi özetledi doktorumuz.
Hep aklıma takılan birşey var. Bu kordon denen şey önceden görülemiyor mu? Her ay ultrasona
girdik, 5. ayda ayrıntılı renkli ultrason çektirdik, madem tıp bu kadar ileri
neden görülemedi kordonun kısalığı? Bu hep kafamı kurcalıyor. Aylin hanıma da
bu konuyu yanlış anlayabilir, bir güvensizlik hissedebilir diye soramadım.
Doğumdan sonra 2 gün hastanede kaldım. Normal sezeryenden
daha farklı bir doğum olduğu için yürümem, kendimi toparlamam daha fazla zaman
aldı. Aynı gün sabah doğum yapanlar, rahatça
koridorda yürüyebiliyorken, benim yürümem çok zor oldu. Eve çıktığımda
da 20 gün boyunca kendi kendime yataktan doğrulamadım ve bize bir çocuk yeter
diye eşimle hemfikir oldum :)
Bundan sonra zaman geçtikçe fikrim değişir mi bilemiyorum
ama şu an Zeynep Nil e bir kardeş düşünmüyoruz. Allah ona uzun, sağlıklı bir
ömür versin.
Oysa ki, daha hamileyken 2. çocuğun planlarını yapıyordum. Bir
söz var, geçenlerde duydum ve çok hoşuma gitti. Şöyleydi: ‘Biz aşağıda planlar
yaparken, Allah bize yukardan güler’ Ne kadar doğru. Biz kendi kendimize
hayatımızı şekillendirmeye çalışırken, kaderde ne var, bunu gözden kaçırıyoruz.
Doğumdan sonra hayata daha farklı bakmaya başladım. Çok
panik yapmıyorum, her şey olacağına varır mantığıyla rahat davranmaya
çalışıyorum. Özellikle Zeynep Nil konusunda da öyleyim. Öyle ya da böyle
büyüyecek. O yüzden rahat bir anne olmaya, çok fazla pimpiriklenmemeye
çalışıyorum.
Çok uzun yazdım farkındayım ama bu ayrıntıları unutmamak
için not etmek istedim :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder