1 Nisan 2013 Pazartesi

Zeynep Nil in Seyahatleri



Eşim de ben de oldum olası gezmeyi çok severiz. En iyi anlaştığımız konu da bu sanırım :))
Çocuk doğduktan sonra da kendimizi hiç kısıtlamayacağımıza dair birbirimize söz verdik. Bu yüzden Zeynep Nil i de gittiğimiz her yere götürmeye çalışıyoruz.

Zeynep Nil, ilk seyahatini henüz 41 günlükken Tekirdağ a yaptı.

Sabah 07:30 feribotuyla İstanbul a geçtik. Oradan 2 saatlik araba yolculuğuyla Tekirdağ a vardık. Burada 2 hafta kalarak, Ramazan bayramını gecirdikten sonra evimize döndük.



İkinci Seyahatini yine Tekirdağ a Kurban bayramı için yaptı. Bayramın 4. günü de Göknil yengesini istemeye gittik. (Daha sonra amcasının nişanı için 26 Aralık ta yine Tekirdağ a geldik ve 2 hafta kaldık, yılbaşını burada geçirdik.)



Üçüncü seyahatini 17 Ekim de, 5 aylıkken İstanbul a yaptık. Elif ve Serkan amcasının düğününe katılmak üzere İstanbul a geldik. Babaanne ve dedesi de İstanbul a gelerek bize katıldılar ve Meliha teyze de buluştuk. Biz düğüne gittiğimizde o babaanne ve dedesiyle vakit geçirdi.


Zeynep Nil Diş Çıkarıyor




Zeynep Nil in 3. ayından itibaren elini ağzına sokma, salya akıtma gibi diş çıkarmanın habercisi belirtileri vardı. Bu kadar erken diş çıkarmasının mümkün olmadığını düşünerek doktora sormuştum. Diş etleri gelişmeye başladığı için kaşınabileceğini ve bunun normal olduğunu söylemişti. Ve ilk dişimizi 10 Ocak 2013 Perşembe günü fark ettim. Sık sık elimi diş etlerinde gezdirerek kontrol ediyordum ki, alt çenede elime bir sertlik geldi. Evet, evet ilk dişimizdi bu :) Ertesi gün, adet yerini bulsun diye, ilk dişini bulan kişi olarak gidip ona bir kot elbise ve cici ayakkabılar aldım :)



15  gün sonra ayni dişin yanında bir tane daha çıktı. Bundan sonra 9. aya kadar çıkan olmadı. 2 hafta kadar önce 9 ayına 8-10 gün kala, bir gün ateşlendi. Şimdiye kadar hiç ateşlenmemişti. Doktoru aradım. Dişi yüzünden olabilir dedi, daha fazla yükselirse getirirsiniz diye önerdi. Üzerini soydum, biraz oynadı. Keyfi yerindeydi. Sonra uyudu. Kalkınca çok şükür ateşi düştü.

Birkaç gün sonra da üst taraftaki dişini fark ettim. Normalin aksine tam ortada değil de, sağ üst tarafta çıkmıştı. Doktor bunun da normal olduğunu söyledi. Bugün itibariyle (28.03.2013) 3 tane dişimiz var.



3. dişimizin de gelmesiyle çok şükür gece uyku düzenimiz eski haline döndü. 2 hafta öncesine kadar her gece çığlık çığlığa uyanıyor, emzirmeme rağmen sakinleşmiyordu. Normalde gece acıkınca uyanırdı ve emzirince hemen susar, sütünü içip uykusuna kaldığı yerden devam ederdi. Bu üst dişi çıkarma evresinde, ağrısı olduğu için bazı geceler yarım saatte bir bile uyandığı oldu. İşe çok az uykuyla gidip, uyukladığım çok oldu :)

Çok şükür atlattık, bakalım bundan sonraki ilk diş hangi taraftan gelecek ve bizi ne sürprizler bekleyecek…




Hamilelik ve Doğum Hikayemiz

Zeynep Nil, 25 Haziran 2012 günü Bursa Acıbadem Hastanesinde saat 16:25 te 3.480 gram ağırlığında doğdu. Doğum hikayemiz maalesef  beni çok üzen bir olay olması nedeniyledir belki de, yazmayı hep ertelediğim bir konuydu. Bir kadının hayatında başına gelebilecek en güzel şeyi , doğumu, kızıma hatıra kalması için yazmak istedim. Çünkü yıllar geçtikçe bu hikayeyi beynimin en ücra köşelerine atacağım için muhtemelen pek çok ayrıntıyı şimdiki gibi hatırlamayacağım.

Hamile olduğumu 24 ekim 2011 pazartesi günü evde test yaparak anladım. İnanılmaz bir mutluluktu, çünkü beklemiyordum. Ama yine de emin olamadım. 27 Ekim Perşembe günü Acıbadem Hastanesi - Aylin KARAHASAN dan bir randevu aldım ve mutluluğumuz tescillendi. Ben evliliğimizin ilk gününden beri çocuğumuzun olmasını istiyordum ama itiraf etmek gerekirse eşim hiç istemiyordu. Onun için daha zaman vardı, biraz daha birlikte zaman geçirmeli, birkaç yaz tatili daha yapmalı, gitmediğimiz, gezmediğimiz yerlere gitmeliydik. Ona kalsa 35 yaşımızı bekleyecektik :)


Hamileliğim rahat geçti. Bulantı, kusma gibi şikayetlerim olmadı. Sadece sabah kalktığımda midem kazınıyordu. Gün içinde de hiç aç kalamıyor, sürekli bir şeyler atıştırmak istiyordum. Tabi bu atıştırmaların acısı sonradan çıktı. Hamileliğin 18.haftasında (4,5 ay) tam 7,5 kilo aldım. Aylin hanım çok kilo aldığımı söyleyerek, kızdı bana. (O haftada en fazla 4 kilo almam gerekiyormuş) Madem normal doğurmak istiyorsun 10-12 kilo ile doğuma girmen gerek, eğer böyle devam edersen seni diyetisyene göndereceğim dedi. Nitekim, onun göndermesine gerek kalmadan 24. hafta yaptırdığımız şeker taramasında şekerim yüksek çıktı ve direk olarak beni diyetisyene yönlendirdi.
İyi de oldu. Sağlıklı beslenmeyi öğrendim. Örneğin; ceviz hamilelikte bebeğin beyin gelişimi için çok faydalı olduğu için avuç avuç ceviz yiyordum. Halbuki bebeğin 1 günlük ceviz ihtiyacı sadece 2 adetmiş :) 2 taneden fazlasının bebeğe hiçbir faydası yokmuş, direk anneye kilo yapıyormuş. Bu nedenle de çok kilo almışım. Eğer ki ceviz yoksa, ya 5 fındık ya da 8 badem yemeliymişim. Hamilelik diyetime son haftaya kadar harfi harfine uydum ve toplamda 13,5 kg alarak doğuma girdim.

Muhtemel doğum tarihimiz 20 Haziran 2012 idi. Ancak 32 hafta küçük bir erken doğum tehlikesi atlattığım için (Kasıklarımda ağrı oluştu) doğumun daha erken olabileceğini söylemişti Aylin hanım. Ben de hamileliğimin 36. haftasının bitiminde 26 Mayıs 2012 de doğum iznime çıktım. Bu tarihten sonra her gün sanki doğum olacakmış gibi beklemeye başladık. Her sabah kalktığımda acaba bugün olur mu diye heyecanla kalkıyordum. Volkan gündüzleri işte olduğu için herhangi bir acil durumda yalnız kalmayayım diye izne çıktığım gibi annem bize gelip kalmaya başladı. Aslında ben gerek olmadığını söyledim anneme, bir şey olsa telefon ederim Volkan gelirdi. Ama o dinlemedi 1 hafta bizde kaldı. Sonraki hafta büyük bir heyecanla kayınvalidem ve kayınpederim geldi. Yine beklemeye başladık. Kayınpederim 3-4 gün kalıp işlerinin başına döndü. Kayınvalidemle doğumu beklemeye başladık ama günler çok sıkıcı geçiyordu. Haziran ayının ortalarına yaklaştıkça sıcaklar iyice bastırdı. Her gün bir diğer günü aratır şekilde sıcak oluyor ve ben iyice ağırlaşmış olduğum için inanılmaz derecede sıkılıyordum. Bir taraftan sıcak, bir taraftan neredeyse yırtılacakmış gibi gerilen 40 haftalık göbeğim ve beklemenin vermiş olduğu sıkıntı ben de moral bozukluğu ve stres yapmıştı. Artık doktor kontrollerine de 3 günde  bir gitmeye başlamıştık ve her gittiğimizde NST denen cihaza bağlanıyorduk ki, bebeğin kalp atışlarını duyabilelim ve  gizli sancı var ise tespit edilebilsin. Ancak Zeynep Nil yerinden memnun olacak ki,  bana mısın demiyordu. Gelmeye hiç niyeti yoktu :)

Ben başından beri normal doğuracağım diye diretiyordum. Aylin hanım da normal doğumu desteklediği için bu zamana kadar beklemiştik ancak en son 22 hazirandaki kontrolümüzde Aylin hanım artık 41. haftada olduğumuzu ve plesentanın yaşlanmaya başladığını söyledi. Ve şimdiye kadarki tecrübemle söylüyorum ki, bir bebek bu kadar bekliyorsa içeride ters giden bir şeyler olabilir, hafta sonunu geçir, hala gelmemiş olursa pazartesi günü geldiğinde sezeryanı planlayalım dedi. Çok üzülmüştüm. Bu kadar süre normal doğumu beklemişken ve planlı sezeryene bu kadar karşıyken, gidip te sezeryan doğum yapmayı hiç kendime yediremiyordum. Cumartesi günü çok sıkıntılı olduğum için kayınvalidem ve eşimle birlikte eşimin işyerinin dağ yolundaki lokaline gittik. Hem biraz serinleyelim, temiz hava alalım, hem de bu sıkıntılı halimden kurtulayım moral olsun diye eşim çok ısrar etmişti. İyi de geldi.
Bu arada her gece sanki doğum olacakmış gibi hazırlanıyordum. Hatta yatağıma, çarşafın altına büyük bir havlu sermiştim, suyum gelirse, yatak pislenmesin diye :)
Eve geldik, erken yattım. Pazar sabahı kalktım ve tuvalete gittiğimde nişanımın geldiğini gördüm. Çok sevinmiştim. Bebeğim sezeryane gerek kalmadan, kendi isteğiyle gelecekti.
Hemen interneti açıp, ne yapmam gerektiğini okudum. Nişan geldikten sonra 48 saat içinde doğum gerçekleşir yazıyordu. Bekleyebilirdim,sonuçta ağrım yoktu ve doktoru arayıp, boşu boşuna hastaneye gitmeye gerek olmadığını düşündüm.
Akşama kadar evdeydik, farklı hiçbirşey olmadı. Yattık. Sabaha karşı sanki adet görüyormuşum gibi bir kasık ağrısıyla uyandım. Tuvalete gittiğimde kanamamın olduğunu gördüm. Volkan ı uyandırmadım, biraz daha bekleyip emin olmak istedim ama ağrı gittikçe fazlalaşıyordu. Sabah 06:00 da kayınvalidemin kalktığını duydum. Yürüyüşe gitmek için hazırlanıyordu. Onu telaşlandırmamak için kalkmadım.  O çıkınca tekrar tuvalete gittim ve kanamamın arttığını gördüm, hemen duş aldım. Volkan ı uyandırdım ve kayınvalidemin gelmesini beklemeye başladık.  Ama hemen gelmeyince biz evden çıktık. Acıbadem hastanesine gittik. Doğum polikliniğine çıktığımızda Aylin hanımı sabah 06:45 te karşımızda bulduk. Başka bir hasta rahatsızlandığı için erkenden hastaneye gelmiş. Ben de nişanımın geldiğini söyleyince, O güler yüzüyle, aaa bugün ışığı gören geliyor, çok seviyorum böyle kendisi gelen çocukları dedi. Hemen NST ye bağlandım Kanamam olduğu için yatış işlemlerim de yapıldı. Aylin hanım yaptığı kontrolde 3,5 cm açıklık olduğunu söyledi. Evet bebeğim bugün kesin geliyordu. Bu arada apar topar ağlayarak kayınvalidem hastaneye geldi. Niye beni uyandırmadın, uyandırsaydın yürüyüşe gitmezdim diye de sitem etti.

Odaya geçtik, sancılarım gitgide fazlalaşıyordu. Artık dayanamayacağım, epidurali takın dedim. Aylin hanımın son yaptığı kontrolde açıklık 5cm olmuştu ve hemen anestezi uzmanı geldi. Epiduralin faydalarını ve risklerini anlattı. O kadar çok ağrım vardı ki, hemen takılmasını istedim. Bir de şöyle bir konuda uyardı beni. Epidural ağrını keser, ama bebeğin çıkmasına yakın baskı çok artacak. Baskıdan dolayı oluşan acıyı kesmez dedi. Ve ilerleyen saatlerde ne demek istediğini çok iyi anladım…

Bu arada saat 11 oldu ve annem geldi. Ona telaşlanmasın diye doğumun başladığını söylememiştik. O da bugün yine kontrole gittiğimizi ve sezeryane karar verileceğini düşünerek hiç acele etmeden gelmiş. Odaya geldiğinde beni yatıyor ve sancılar içinde görünce şaşırdı. Daha önce gelmediğine pişman oldu. Ben de hala ona niye Pazar günü arayıp nişanımın geldiğini, doğumun yakın zamanda başlayacağını, hazırlıklı olmasını söylemediğime bin pişmanım. Çünkü hala kendini kötü hissediyor.

Öğlen oldu, açıklık git gide artıyordu. Saat 1 de açılma 7-8 cm i buldu.  Aylin hanım odadan herkesi çıkardı. Ikınmanın nasıl olacağını tarif etti. Yanımda Sevil hemşire kaldı ve onunla biraz ıkınma çalıştık. Ama bir türlü istedikleri gibi yapamıyordum. Sabahtan beri hiçbirşey yememiştim, su içmedim ve uykusuzdum. Defalarca denemeden sonra çok yorgun düşmüştüm. Aylin hanım ara ara gelip, durumuma bakıyordu ve sonunda açılma 10 cm oldu. Artık çok rahat doğurabilirdim ama bir türlü bebek 2. aşamayı geçemiyordu. Artık kafasına dokunuyorum, nolur biraz gayret et diyordu ama tüm gayretime rağmen bir türlü olmuyordu. Zaman ilerledi. Saat 4 e geliyordu. En sonunda Aylin hanım, bir dakika eşimi çağıracağım, bir de o baksın, ona göre karar vereceğiz dedi ve birkaç dakika sonra Mümin bey geldi. O da kontrol ettikten sonra, çok fazla zorlama, riske atma, sezeryene alalım dedi. Yıkılmıştım. Bir taraftan da ağrım vardı, bebek inanılmaz baskı yapıyordu.
Aylin hanım dışarıya çıktı, kapının önünde bekleyen annemlere ve eşime açıklama yaptı. Bebek çok fazla doğum kanalında kaldı, hayatı tehlikeye girecek, sezeryenle kurtarma operasyonu yapacağız dedi. Mecburen herkes tamam dedi.
Aylin hanım, görevlileri bile beklemeden, benim yatağımı ebeyle birlikte iterek asansöre getirdi. Öyle büyük bir telaş vardı ki. Herkes seferber olmuştu. Ameliyathane aranmış, oradakilerde beni bekliyordu, hemen karşıladılar, aceleyle koşturarak herkes benimle ilgileniyordu. Yeniden epidural verildi ama Aylin hanımın göbeğime sürdüğü şeyi hissediyordum. Hissediyorum ! dedim, hangi taraftan dedi, sağ olduğunu söyleyince inandı ve anestezist bana yeni bir doz yapmış. O kısmı hiç hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda beni dikiyorlardı. Ve inanılmaz üşüyordum. Titremekten elimi ayağımı düz tutamıyordum.

Bu arada doğum fotoğrafçısı ile anlaşmıştık. Onun gelişi de ayrı bir olay zaten. Mayıs ayından beri sürekli telefonlaşıyorduk hangi gün olur acaba diye. Kızcağız Bursa dışındaki işleri bile reddediyordu benim doğumuma girmek için. Ama 25 Haziran pazartesi günü birlik İstanbul a gitmesi gerekti. Telefon ederek, öğleden sonra onu Mudanya ya getirttik ve Volkan gidip aldı. Doğum anına yetişti çok şükür ama maalesef sadece bebeği çekebildi.
Ben o kadar harap ve bitap bir haldeymişim ki, son narkozu dormire yöntemiyle yüzüme maske koyarak vermişler. O halini görmek istemezsin, üzülürsün diye çekmedim dedi.
Bebeğin çıkış anını ve kontrol ederlerken güzel çekmiş. Ama eşimin ve benim hiç fotoğrafım yok doğumhanede. Üstüne üstlük benim sezeryenim normal planlı bir sezeryen olmadığı için, yani tam anlamıyla bir kurtarma ameliyatı olduğu için eşimi de içeri almamışlar. Buna da çok üzüldüm. Normalde Acıbadem Hastanesi özel bir hastane olduğu için bu tarz taleplere her zaman olumlu yaklaşır ama benim ameliyatımda enfeksiyon riski nedeniyle almamışlar.

Odaya çıkarıldığımda hala titriyordum, herkes iyi misin diye soruyordu. Ama değildim. Ağrım vardı. Moralim bozuktu. Ağlamak istiyordum. Bu kadar acıyı, sancıyı sezeryen olmak için mi çekmiştim??? Madem sezeryen olacaktım, baştan karar verilseydi.

Sezeryen olmamın sebebini şöyle açıkladı Aylin hanım; Kızımın kordonu çok kısaymış. Ne kadar zorlasak ta, ne kadar ıkınsam da kendini aşağıya salamayacakmış. Ve gerçekten çok zor bir doğum oldu, ömrümden ömür gitti diyerek ne kadar zor ve riskli bir doğum geçirdiğimi özetledi doktorumuz.


Hep aklıma takılan birşey var. Bu kordon denen şey önceden görülemiyor mu? Her ay ultrasona girdik, 5. ayda ayrıntılı renkli ultrason çektirdik, madem tıp bu kadar ileri neden görülemedi kordonun kısalığı? Bu hep kafamı kurcalıyor. Aylin hanıma da bu konuyu yanlış anlayabilir, bir güvensizlik hissedebilir diye soramadım.


Doğumdan sonra 2 gün hastanede kaldım. Normal sezeryenden daha farklı bir doğum olduğu için yürümem, kendimi toparlamam daha fazla zaman aldı. Aynı gün sabah doğum yapanlar, rahatça  koridorda yürüyebiliyorken, benim yürümem çok zor oldu. Eve çıktığımda da 20 gün boyunca kendi kendime yataktan doğrulamadım ve bize bir çocuk yeter diye eşimle hemfikir oldum :)
Bundan sonra zaman geçtikçe fikrim değişir mi bilemiyorum ama şu an Zeynep Nil e bir kardeş düşünmüyoruz. Allah ona uzun, sağlıklı bir ömür versin.

Oysa ki, daha hamileyken 2. çocuğun planlarını yapıyordum. Bir söz var, geçenlerde duydum ve çok hoşuma gitti. Şöyleydi: ‘Biz aşağıda planlar yaparken, Allah bize yukardan güler’ Ne kadar doğru. Biz kendi kendimize hayatımızı şekillendirmeye çalışırken, kaderde ne var, bunu gözden kaçırıyoruz.

Doğumdan sonra hayata daha farklı bakmaya başladım. Çok panik yapmıyorum, her şey olacağına varır mantığıyla rahat davranmaya çalışıyorum. Özellikle Zeynep Nil konusunda da öyleyim. Öyle ya da böyle büyüyecek. O yüzden rahat bir anne olmaya, çok fazla pimpiriklenmemeye çalışıyorum.

Çok uzun yazdım farkındayım ama bu ayrıntıları unutmamak için not etmek istedim :)

Giriş ve Zeynep Nil e önsöz :)



Merhaba Günlük  :)

Bugün Zeynep Nil hanım tam 9 ay + 3 günlük. Biliyorum yazmakta çok geç kaldım ama kendimce makul sebeplerim vardı. Zeynep Nil bunları umarım anlayacak yaşa geldiğinde beni mazur görecektir.

Bu günlük, Zeynep Nil ÇINAR ın şu kısacak yaşamına ait, yaşarken çok zevk aldığımız ama yazmazsam sonradan bu mutlu anları unutmaktan korktuğum küçük anekdotlar içerecek. Bugün yazdığım yazılar, geçtiğimiz 9 ay içinde aldığım kısa kısa notların yazıya dökülmesidir.

Günlüğe başlamadan minik prensesime ileride bu satırları okuyacağını umut ederek, şu anki duygularımı anlatan birkaç cümle yazmak istiyorum.

Bitanem,

Bir kadına bahşedilen en özel duygu  annelik. Bunu 31 yaşında senin sayende tatmış olmak, canımdan bir parça olarak doğurmak, anlatılmaz bir gurur ve mutluluk. Sen doğmadan önce de vardım ben, bir hayat meşgalesinin içinde, kendi yolumuzda ilerliyorduk. Sen doğduktan sonra daha da zenginleşti varlığım. Şimdiden pek çok şey kattın bana. Artık daha sabırlıysam, yaşamın, doğanın daha bir farkındaysam, daha farklı bakıyorsam insanlara, bu hep senin bana kattığın değerler sayesinde.

Her ebeveynin çocuğu doğduğu andan itibaren, hatta hamilelik sürecinde onun için idealleri vardır. Bunların çoğu kendi yapamadıkları, içlerinde ukde kalan şeylerdir. Evet itiraf ediyorum benim de senin adına kurduğum hayallerim var. İleride güzel bir eğitim alarak, tıp fakültesini kazanmanı, insanlara faydalı olmanı, onları mutlu etmeni çok isterim.
Ama bu şimdilik sadece benim dileğim. Tabi ki sen ne olmak istersen, nasıl yaşamak istersen biz sana her zaman saygı duyacağız. Her şeyden önce özgür bir birey olmanı gönülden diliyorum. İdeallerini, yolunu kendisi belirleyebilen, kararlarını özgür iradesiyle alabilen, hata yapabilen, ama yaptığı hatalardan her zaman ders çıkarabilen, vicdanlı, kararlı, insancıl bir birey. Her zaman cesur bir duruşun olmalı. Bu cesurluk zaman zaman başına işler açabilir (Benim gibi) Ama sen doğru bildiğinden şaşma güzel kızım.

Biz senin için şimdiye kadar  elimizden gelenin en iyisi yaptık ve ömrümüzün sonuna kadar da öyle olacak. Bunun için asla kendini bize borçlu hissetme. Bu bizim anne-babalık görevimiz. Senden bir karşılık beklemiyoruz ama sen de bizden saygı ve sevgini esirgemezsen bu bizim için dünyadaki en büyük mutluluk olur.

Henüz çok küçüksün, hiçbirşeyin farkında değilsin. Ama ben şimdiden seninle geçireceğimiz mutlu günlerin hayalini kuruyorum.  Bence sen çok eğlenceli bir kız olacaksın :)  Sürprizlerle dolu, neşeli, bizi sürekli şaşırtan, evimizin sesi, neşe kaynağımız minik prenses…

Yazmak istediğim çok şey var, ama inan şu an gözyaşlarımı tutamıyorum. Senin büyüdüğünü hayal etmek bile beni inanılmaz duygu seline sokuyor. Kendime hakim olamıyorum. İleride her şeyi  paylaşabildiğim benim en iyi arkadaşım olacağını hayal ediyorum.
Seni bize sağlıklı bir evlat olarak verdiği ve bana annelik duygusunu bahşettiği için Allah a binlerce kez şükürler olsun…